Çoğu zaman yataktan kalktığım gibi pijamaların üstüne geçirilmiş bir hırka, başıma deli gibi dolanmış bir başörtü ve bazen çoraplarımın üstüne giydiğim babetlerle ekmek almaya gittiğimden, dilenci muamelesi görmüşlüğüm epeyce çok oldu.Dilenci halime yakın bu yazı ile bu gün size, Giddens amcamızın "hayat pratikleri" adını verdiği ve kıyafetlerin insanların aidiyetinin net bir göstergesi olduğunu savunduğu görüşüne bir baş kaldırı yazacağım. Dün otobüste en şanslı trafikte kalmışlıklarımın birini yaşadım. Çok güzel bir sahne izledim. Pertevniyal Camiinin önünde bir kadın ve üç dört yaşlarında kız çocuğu dileniyordu. Kıyafetleri ile yargılayacak olsak ilk görüşte belki korku uyandıracak bir amcamız üstü başı toz içinde, işten çıktığı belli ve yorgun bir ifadeyle önlerinden önce herkes gibi geçti. Sonra durdu geri döndü. Çoklarımızın yapmayı akıl edemediği bir şey yaptı,kız çocuğunun yanına çöktü ve başını okşayıp halini hatrını sordu. Sonra ceplerini epey yokladıktan sonra bir bozukluk çıkardı. Parayı dilenen ve parayı görünce elini uzatan anneye değil, çoçuğa verdi. Sonra kalktı ve yürüdü. Geri kalan bozukla ise yakındaki simitçiden simit aldı ve çocuğa getirip verdi. Yoluna devam etti şanslıydım ki trafik, amcamızın yürürken ki yüz ifadesini görmeme izin verdi. Yaptığı güzelliği sevmiş olacaktı ki gülümsemesi gözlerine vurmuştu. Sonra benim gözümde de bir anda kıyafeti sebebiyle oluşturduğum tüm yargı akıp gitti. Kendimden utandım ve Giddens a yanıldığını söyledim. Kıyafet insanların sadece bedenlerini değil yüreklerini de gölegeler, aidiyet tozla kirle kaplanmış kumaşlarda değil, gönülde ve gözlerde görülür. Eğer kişi gözleri ve kalbi ile aidiyet duyduğu yeri anlatamaz ise kıyafeti araç olarak kullanır. Hayatın pratiği de asıl bu dur, otobüs camından izlenilenilen görmediğimiz akıp giden gölgelenmiş milyonlarca göz..
Comments